Mehmed Uzun: Benim Yazarım

Selim Temo’nun 14 yıl önce vefat eden Mehmed Uzun hakkında 13 yıl önce kaleme aldığı yazıyı, küçük değişiklik ve eklemelerle yeniden yayımlıyoruz.

GENEL 14.10.2021, 19:50 14.10.2021, 21:33
Mehmed Uzun: Benim Yazarım

Ağustosun 24’ü olmalı, 2007. Bahçede tek başına oturuyordu. Sırtında krem rengi bir kaban. Doğruldu; uzatamadı elini. Elimi kalbime götürdüm bir uluya selam durur gibi. Yüzüne çöken renk, kirpiklerine, saçlarına uzanan beyazlık, avurtlarında derinleştikçe derinleşen yalnızlık. Onu son kez gördüğümü anlamıştım.

Hiç konuşmamıştım. Bana her döndüğünde gülümsemeye çalışmıştım. Beyaz (beyaz mıydı?) masadaki ellerinden, parmaklarından ölüm tütüyordu. İçimdeki ses orada kırılmıştı işte. Bir yılda otuz yıl yaşlanmıştı yazarım. Dünyaya son sözcüklerini söylüyordu, bunu anlamıştım.

Arabaya doğru giderken bahçe kapısından çağırdı beni alçacık bir sesle: “Aradığında yorulurum diye konuşmuyorsun. Yorulmam seninle konuşmaktan. Sesin, heyecanın iyi geliyor bana” dedi. Boğazım düğümlendi. Ölümle randevusuna geldiğinden beri arar, eşiyle konuşur, sonra da “Mehmed abiye verme, yorulmasın” derdim. Meğer aramadığım sormadığım lafı çıkmış, kulağına kadar gitmiş. Bu yüzden geri çağırmış beni. Ne bileyim, yorulmasın diyordum, ölmesin istiyordum. Benim yazarım benimle beraber yaşlansın.

Kanatları kırık bir turna gibi çıktım bahçeden. Arka koltuktan iyice ufalmış, yumruk kadar olmuş yazarıma baktım. Baktım mı gerçekten? Yalnızca ölümü bekleyen biri değildi o, yalnızdı. O yalnızlıktan korkmuştum. Bir kaderi tersyüz eden yazarım, aynı kadere yeniliyordu. Son hücrelerine kadar direnmişti. Ama bu son, dünya kadar genişlettiği zihninin aynı trajik gerçeğe dönmesine neden olmuştu. Oradaydı işte, ölümün beklendiği yerde ölüm gibi bir simgeye dönüşerek.

28 Nisan 2005, saat 19:57’de bir telefon mesajı geliyor: “Sevgili Selim, yine hastanedeyim. Akciğer ve kalp zarları yine su toplamış. Bilgin olsun. Selamlar. M. Uzun.” Birkaç gün sonra eşi Zozan arıyor, kanseri haber veriyor. Oğlumun ilk sözcükleriyle çınlayan bahçemizde yığılıp kalıyorum. “Bu haksızlık” demişim boyuna. Sonra, kendime geldiğimde içimde kötü bir duygunun olmadığını fark ediyorum. Herkese söylüyorum bunu, “göreceksiniz, bir şey olmayacak”.

Son üç yılı yoğun bir dostlukla geçen on üç yıllık bir süreç. Hayatımda on yıl, yirmi yıl öncesinden bahsedebildiğim yaştayım. Şimdi zamana daha fazla ihtiyacım var. Onunla tanışmakla değişen hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. O yalnızlığı bahçe kapısında bana verdi sanki. Konuşmaktan çok dinleyen yazarım, birikeni bir yük değil, bir imkân sayan yazarım olmayacak. Gece yarısı arayıp “ka”ları sevimli “ke”lere çevirerek konuşmayacak.

Nasıl anlatabilirim yazarımı? Türlü cümleleri bu yalnız ölümün ağırlığından nasıl kurtarabilirim? Neden sevdim Mehmed Uzun’u, neden yazarım oldu? Sadece ürettiği metinler mi özel kıldı onu, onun dostu olmak mı, bir metninin hayatıma girdiği an mı? Onunla nasıl bir ilişki kurdum, bir sevgi ilişkisi mi, kıskançlık ilişkisi mi? Dünyaya ulusal siyaset içinden bakarken aynı kimliği taşımanın bu seçimde bir etkisi oldu mu?

1994 yılı. Ankara’nın o zamanlar öğrenci evleri ve garsoniyerlerle dolu Batıkent semtinde bir ev. Ahmet Ataş’la yine evsiziz, bir hemşehrimizin yanına sığınmışız. Elektrik kaçak, odalar soğuk, komşular gürültücü, ev gözetleniyor. Hayatımız bütünüyle Türkçenin içinde şekilleniyor. Benim Kürtçeye yönelik ilgim, köylülüğümden kaynaklanıyor, öyle değerlendiriyor “arkadaşlar”. Tam o günlerde Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê’yi okuyorum. Hayatımda okuduğum bu ilk Kürtçe kitabın tam on bir yıl sonra çevirmeni olacağım!

İlk okuyuşumda anlamakta zorlandım mı, hatırlamıyorum. Ama sözlüğüm yoktu, demek kolay okumuşum. Ancak çevirirken büyük bir sözlüğüm vardı ve ona sıkça baktığımı hatırlıyorum. İlk okuyuşumda romandaki katmanları anlamamışım. Daha çok bilgi edinmişim kitaptan, ne de olsa en ünlü Kürt destancısının hayatı hakkında bir kitaptı! Ama çevirime bir de önsöz eklemiş ve bu metnin bir “roman” olduğunu ısrarla vurgulamışım!

Sonra kitapları Belge Yayınlarından Türkçe çevirileriyle çıkmaya başladı. Kürtçeleri gibi çevirilerini de almadım, ama her kitapla birinci sayfada “yayınlanmış yapıtları” listesinin uzamasını izledim. Gendaş Yayınları sürecinde ise denemelerini okuyordum. Bağırmaktan, daha doğrusu feryat etmekten ibaret bir kültürün içinden süzülüp böyle zarif yazılar yazmasına şaşırıyordum.

Yazarımın Antolojiya Edebiyata Kurdî’sinin de hayatımda ciddi bir etkisi vardır. 1996 yılında, Konur sokaktaki Kelepir Kitabevinden aldım, çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğumda ninemden, anne ve babamdan, evimize misafir edilen imamlardan, fakihlerden, dergâhında diz kırıp oturulan şeyhlerden çok şiir dinlemiştim. Bu yüzden kulağımda klasik Kürt şiirinin sesi vardı, ama bir Kürt edebiyatı tarihinin olabileceği bilgisi yoktu. On bir yıl sonra ben de bu edebiyatın tarihi üzerinde çalışacak ve Kürt Şiiri Antolojisi’ni yayınlatacaktım.

Yazarımın geniş okur kitleleriyle buluştuğu günlerde romanlarını okumadım. Hem ne olacaktı ki, Kürtçe yazan bir Kürt yazar nasıl büyük eserler verebilirdi ki? Belgesel mantığıyla yazılmış romanlardı bana göre, okumadan anladığım kadarıyla teknik olarak da zayıf kitaplardı! Sonra, bu kitaplardaki anlatı teknikleri üzerinde çalışacak ve son derece ilginç bulacaktım!

2004’ün 8 ya da 9 Mayısı olmalı. Yaşar Kemal’le görüşüyoruz. “Mehmed’i çağırdım” diyor, “mutlaka tanışmalısınız”. Kullanmayı pek de beceremediği cep telefonundan defalarca arıyor. Çıkageliyor Mehmed Uzun, üstünde krem rengi bir takım elbise. Hafif kilolu, sağlıklı, güler yüzlü, sıcak. Yaşar Kemal ona, Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê’yi yalnız benim çevirebileceğimi söylüyor. “Poe’yu Poe yapan Baudelaire’dir” diyor o da. Bu şekilde en önemli özelliğini öğreniyorum; iltifat etmek.

Onlarca yazarın, kuramcının, kitabın havada uçuştuğu sohbetler, ama hep benzeri iltifatlar eşliğinde. Diğer kitaplarını da çevirme durumu ortaya çıkınca bu yakın okumalar sonucunda anlıyorum ki, Mehmed Uzun Kürtçe yazdığı için değil, büyük romanlar yazdığı için büyük bir yazar – kendimden utanıyorum. Hele Bîra Qederê’nin (Kader Kuyusu) redaksiyonunu yaparken metnin içine giriyorum, delirecek gibi oluyorum. Sesli okuyorum, anlatı tekniğini dahice buluyorum. Dîcle ikilemesiyle bir dilin ne kadar genişleyebileceğini anlıyorum. Onlarca işitsel imaj bulup kaydediyorum.

Yedi romanı da artık bir edebiyat görgüsü edinmiş, ilk gençliğin mesnetsiz itirazı marifet bilen zihninden kurtulmuş biri olarak tamamlıyorum. Artık aynı kimlikten olmanın terkisinde getirdiği ön kabullerden de kurtulmuşum. Büyük bir şevkle çeviriyorum, bir sözlükçe oluşturuyorum, başka metinlere yapılan göndermeleri kaydediyorum. Bir taraftan yazarımla tartışıyorum, bir taraftan yayınevinin editörüyle. Bir monografi hazırlamaya başlıyorum, derinlemesine bir Mehmed Uzun okuması olacak. Çözümlemelerde katılmadığı yerler çok, ama metinle desteklememden etkileniyor. “Bu kitap önemli” diyor, “Kürtçenin önemli eleştiri kitaplarından olacak”. Hem bu konuda, hem de başka konularda gönendirici mektuplar gönderiyor. Onları asla yayımlamayacağım.

Daha pek çok şeyi yazmayacak ve yayımlamayacağım. Her ne kadar ölüm, en özel anların paylaşılmasına bir vesile sayılsa da, kararlıyım. Yaşarken örnek almaya çalıştığım yönlerini şimdi daha fazla sahiplenmeye çalışacağım. Bunların başında, içinde müthiş bir heyecan barındıran yavaşlık geliyor diye düşünüyorum. Yazma ve yaratma tutkusu, boyuna kendi üstüne kapanan anlatılar, farklı bir tarih okuması, sürgün yazarlarla kurduğu kan bağıyla bireyselleşme, hatta bütün edebiyat tarihini bir sürgün edebiyatı olarak görme.

Ben yazarımın aynı zamanda eleştirmeni de olmaya çalıştım. Bu anlamda onun metinlerine, içinden çıkıp geldiği tarihsel yalnızlığı göz ardı ederek baktım. Hem önemli olan şey metnin kendisiydi, hem de “bağlam” soyutlaması, eserinin değerini öteliyordu. Ama böyle bir ölümle başladığı yere döndü sanki. Fizikî olarak değil, yalnızlığın kader olmasıyla.

Yalnızlık demiştim. O müthiş entelektüel çabanın, öğrenilen onca dilin, onca deneysel girişimin, onca kalem macerasının, onca çilenin, onca gurbetin, onca eziyetin, onca dışlanmanın, onca kabulün gelip dayandığı nokta: İçinden çıkılan yalnızlığa ulanmak.

Morgun kapısında. Birazdan cenaze arabasının önüne asılmış fotoğrafındaki o tatlı tebessümün arkasından şehre doğru gideceğiz. Bir milyon kişiden bir kişi eksik olsa, yapayalnız gidecek diye düşünüyorum. Bir milyon kişiden neredeyse bir milyon kişi eksik. Acayip sloganlar. Kameralı cep telefonları ordusu. “Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının” geldiği nokta.

Bir nar ağacı tesellisi.

Ama.

Yalnızlık beterdir ölmekten.

Not: Bu yazı, Mesele dergisinin “Benim Yazarım” dizi yazısı içinde ve aynı derginin Şubat 2008 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
5
kısa süreli hafif yoğunluklu yağmur
Günün Anketi Tümü
2025/2026 Şampiyonu Kim Olur Sizce ?
Namaz Vakti 06 Aralık 2025
İmsak 06:49
Güneş 08:21
Öğle 13:10
İkindi 15:29
Akşam 17:49
Yatsı 19:16
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 15 36
2. Fenerbahçe 14 32
3. Trabzonspor 14 31
4. Göztepe 14 26
5. Samsunspor 15 25
6. Beşiktaş 14 24
7. Gaziantep FK 14 22
8. Kocaelispor 14 18
9. Başakşehir FK 14 16
10. Alanyaspor 14 16
11. Konyaspor 15 16
12. Çaykur Rizespor 15 15
13. Antalyaspor 14 14
14. Kasımpaşa 14 13
15. Eyüpspor 15 13
16. Kayserispor 15 13
17. Gençlerbirliği 14 11
18. Fatih Karagümrük 14 8
Takımlar O P
1. Pendikspor 15 32
2. Amed SK 16 32
3. Bodrum FK 15 30
4. Esenler Erokspor 15 28
5. Erzurumspor FK 15 26
6. Çorum FK 15 25
7. Iğdır FK 15 25
8. Serik Belediyespor 16 25
9. Bandırmaspor 15 23
10. Keçiörengücü 16 21
11. Van Spor FK 15 21
12. Boluspor 15 20
13. Sivasspor 15 20
14. Sakaryaspor 15 19
15. İstanbulspor 15 15
16. Ümraniyespor 16 15
17. Sarıyer 15 14
18. Manisa FK 15 13
19. Hatayspor 15 5
20. Adana Demirspor 15 2
Takımlar O P
1. Arsenal 15 33
2. Manchester City 15 31
3. Aston Villa 15 30
4. Chelsea 15 25
5. Everton 15 24
6. Crystal Palace 14 23
7. Sunderland 15 23
8. Tottenham 15 22
9. Brighton & Hove Albion 14 22
10. Newcastle United 15 22
11. Manchester United 14 22
12. Liverpool 14 22
13. Bournemouth 15 20
14. Brentford 15 19
15. Fulham 14 17
16. Nottingham Forest 15 15
17. Leeds United 14 14
18. West Ham United 14 12
19. Burnley 15 10
20. Wolverhampton 14 2
Takımlar O P
1. Barcelona 15 37
2. Real Madrid 15 36
3. Villarreal 15 35
4. Atletico Madrid 15 31
5. Real Betis 14 24
6. Espanyol 14 24
7. Getafe 15 20
8. Athletic Bilbao 15 20
9. Deportivo Alaves 15 18
10. Rayo Vallecano 14 17
11. Elche 14 16
12. Real Sociedad 15 16
13. Celta Vigo 14 16
14. Sevilla 14 16
15. Mallorca 15 14
16. Valencia 14 14
17. Osasuna 14 12
18. Girona 14 12
19. Real Oviedo 15 10
20. Levante 14 9