Türkiye Ekspres Haber | Son Dakika | Güncel Haberin Adresi

Doğu’da Zaman ve Anlatı

KÜLTÜR SANAT

Doğu’da zaman, batıda olduğu gibi düz bir çizgi üzerinde ilerlemez. Burada zaman, halkalar çizen bir göldür; merkezdeki bir damla geçmişin yankısıdır, çevresindeki halkalar ise anlatıların sonsuz genişlemesidir

Bu coğrafyada zaman, takvimle ölçülmez; hatıralarla, sessizliklerle, anlatılanlarla ve anlatılmayanlarla hissedilir. Bir hikâye anlatıcısı için zaman, anlatının içindeki devinimdir. O, kronolojik sıralamaya ihtiyaç duymaz; çünkü Doğu’da hikâyeler geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda taşır. Bir masalda hem eski bir peygamberin duası hem de daha doğmamış bir çocuğun kaderi birlikte dolaşır. Bu anlatıların içinde zaman bükülür, yeniden kurulur ve yeniden yaşanır.

Doğu toplumlarında anlatı, zamanı anlamanın bir yoludur. Bir yaşlının gözlerinin içine bakarak anlatmaya başladığı her söz, yalnızca bir geçmiş anlatımı değil, bir zaman inşasıdır. Çünkü burada zaman, yalnızca geçip giden bir şey değil; aynı zamanda taşınan, yaşatılan ve yeniden üretilen bir varlıktır.Zamanla ilgili her anlatı, aynı zamanda bir aidiyet biçimidir. Yaylada geçen bir yaz, kuraklıkla yoğrulmuş bir kış, ilk karın düştüğü gün, bir çocuğun doğduğu gece... Bunların her biri anlatılarda birer zaman işareti değil, birer varlık tanımıdır. Anlatı, kişiye yalnızca “ne oldu”yu değil, “ne zaman olduğu”nu da duyumsatır; ama bu zaman, takvim yapraklarına değil, insanın içine yazılır. Diyarbakır’da bütün bu anlatılar için yeteri kadar anlatı ve mekân var.

Doğu’da anlatıcı, zamanı konuşarak değil, sezdirerek inşa eder. Masallar başlar, ama bitmez. Efsaneler bir yerde son bulur gibi olur, ama başka bir ağızda yeniden şekillenir. Çünkü burada zaman bitmez; sürer. Aynı hikâye kuşaktan kuşağa aktarılırken, her seferinde farklı bir zaman biçimiyle yeniden doğar. Buralarda yaşlı insanların çoğu, birer hikâye ve masal anlatıcısıdır. Anlatı, bu topraklarda zamanı sabitlemek yerine, onu canlı tutar. Anlatının kendisi bir zaman mekânıdır. Dinleyici oraya girer, orada bekler, orada yaşar. Bu yüzden Doğu’nun zaman anlayışı, anlatı olmadan eksiktir. Zamanı duymak, zamanla bağ kurmak, ancak bir hikâyeye kulak vererek mümkündür.

Ve belki de bu yüzden, Doğu’da zaman geçmez… anlatılır.

Zamanın Hafızası, Hafızanın Sesi

Doğu’da zaman yalnızca geçmez; iz bırakır. Bu izler, taşların çatlaklarında, tozlu yolların kenarlarında, suskun gözlerin bakışlarında ve ağızdan ağıza dolaşan sözcüklerde saklıdır. Her anlatı, o izleri sürerek ilerler. Bu yüzden Doğu’da hikâye anlatmak, yalnızca bir şeyleri hatırlamak değil, bir hafızayı inşa etmektir. Hafıza burada bireysel değildir, kolektiftir. Bir çobanın anlattığı efsane ile bir ninenin mırıldandığı türkü, aynı zaman parçasını paylaşır; farklı kelimelerle aynı geçmişe dokunurlar. Masal anlatıcıları, dengbêjler, meddahlar ve kıssahanlar; hepsi zamanın taşıyıcılarıdır. Onların sesiyle geçmiş yalnızca hatırlanmaz, yeniden kurulur.

Anlatı, zamanın unutmasına karşı bir direniştir. Çünkü unutmak, Doğu’da yalnızca bir kayıp değil, bir kimlik yitimidir. Bu yüzden her anlatıcı, bir hafıza bekçisidir. Söz onun silahı değil; koruyucu zırhıdır.

Mekânın Zamanla Konuştuğu Yerler

Doğu'da bazı yerler vardır ki, yalnızca taş ve toprak değildir; bir anlatının bedenidir. Bir mağaranın ağzı, bir dağın eteği, bir türbenin çevresi… Hepsi zamanla konuşur. Orada söylenen bir ağıt, yıllar sonra hâlâ rüzgârla yankılanır. Çünkü Doğu’da mekân, sessiz değildir. Kendi hikâyesini anlatır, dinleyen kulaklara fısıldar. Bu mekânlar zamanın düğümlendiği noktalardır. Geçmiş, şimdi ve gelecek burada aynı anda var olabilir. Bir çocuk, büyükannesinden duyduğu efsaneyi o kayanın yanında bir kez daha anlatır ve zaman, yeniden başlar. Çünkü anlatı başladığında, takvim durur; başka bir saat işlemeye başlar — anlatının saati. Hasan Paşa Hanında, Sülüklü Han’da oturmak, bir çay içmek, bir yorgunluk kahvesi almak aynı zamanda anlatı için de kendinize yer almakla aynı anlama gelebilir.

Sessizlik ve Anlatının Gölgesi

Doğu’da bazen en güçlü anlatı, sessizliğin içindedir. Herkesin sustuğu bir yerde bir göz kırpması, bir ağız kenarı kıvrımı, bir iç çekiş bile bir hikâye başlatabilir. Sessizlik burada anlatının gölgesidir ve gölgeler, zamanın başka bir yüzünü gösterir.Anlatı, sözle olduğu kadar, söylenmeyenle de kurulur. Bilge kadınlar susarak anlatır, yaşlı adamlar gözlerini kaçırarak konuşur. Her suskunluk bir zaman katmanıdır; orada durur, bekler, derinleşir. Bazen, sohbeti demlemek için daha çok zamana ihtiyacınız olabilir, ama kapınızı çalacak bir hikayenin sizi beklediğini sakın unutmayın.

Ferman Salmış

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.