Türkiye Ekspres Haber | Son Dakika | Güncel Haberin Adresi

Masal Aynasındaki İnsan

KÜLTÜR SANAT

Bir varmış, bir yokmuş…

Bu iki cümlelik eşik, insanın varoluşuna dair en sahici kapıdır belki de. Ne tam bir başlangıcı vardır ne de kesin bir sonu. Sadece bir geçişi haber verir. Masallar bu yüzden zamanla değil, bilinçle başlar. “Bir varmış” dediğinde insan, var olduğunu kabullenir; “bir yokmuş” dediğinde ise bu varlığın geçiciliğini. İşte insan tam bu aralıkta yürür: varlıkla yokluk arasında, bir yolcunun tereddütlü adımlarıyla.

Doğayı, hayatı: renkleriyle, rüzgârlarıyla, yağmurlarıyla, kokularıyla severim. En çok lavanta kokusunu biriktirmek isterim; bütün bunları hep bir yolda yürürken düşlerim nedense. Belki de rüyaların ve masalların büyüsünde kalan bilinçaltımızın bize söyledikleridir bunlar. 

Hayat çoğu zaman bir şarkı gibi geçer içimizden. Kimi günler Ahmet Kaya’nın sesiyle ağırlaşır adımlarımız; sözler bir yerlere takılır, suskunluklar uzar. Kimi günlerse bir Beethoven ezgisi gibi yükselir içimizde zaman; yürüdüğümüz yolun taşları bile ritme dönüşür. Böyle anlarda dünya, omuzlarımıza yük olmaktan çıkar; bir melodi gibi akar yanımızdan. Ama her yolculuk şarkı değildir. Bazı yollar vardır ki insanı çıplak ayakla yürütür. Ayak tabanımıza dikenler batar, dizlerimiz düşmekten kanar, canımız yanar. İşte o anlarda yol, bir mecaz olmaktan çıkar; bedenin ve ruhun aynı anda sınandığı bir hakikate dönüşür.

Bir keresinde, çocukken, annemle süt sağımına gitmek için köy yolunda Kuşlar Tepesi tarafına yürürken ayağıma bir çalı dikeni batmıştı. Ağlamıştım, annem durup dikeni hemen çıkarmıştı. İşte geçti, demişti. Sonra gülümseyerek: her şey ayağından bir dikenin çıkarılışı gibi geçmez, bilesin. Bazen dikenle biraz yürümelisin,” demişti, “ayağın alışsın.” O an bunu bir anlamamıştım, insan niçin acı çeksin ki?!  diye düşünmüştüm. Yıllar sonra anladım: İnsan her acıyı hemen çıkarmak, geçirmek şansına sahip değildir; bazı acılarla yürümeyi öğrenmek gerekir. Masallar da böyledir. Kahramanlar yaralanır, düşer, kaybolur; ama yol bitmez. Çünkü masal, mutlu sonla değil, yürümeye devam etmekle ilgilidir. Masallarda iyilerin kazanması ise bize bir idealin varlığını gösterir. “İnsan insanın kurdudur” diyen David Hume karşılık, iyiliğin de insanda olduğunu düşünmek, Doğulu bir fısıltıdır.

Yol ve yolculuk kavramları, insanın bilinç dünyasını derinleştirir. Yol, sadece gidilen yer değildir; insanın kendine rastladığı mesafedir. Yolculuk ise bir yer değiştirme eylemi değil, bir fark ediş hâlidir. İnsan yolda kendini tanır: korkularını, sabrını, aceleciliğini, umutlarını. Masal aynası tam da burada devreye girer. Masal, insana doğrudan kendini anlatmaz; onu bir aynanın içinden gösterir. Kurtlar, devler, kaybolmuş ormanlar, yasak kapılar… Hepsi insanın iç dünyasından ödünç alınmıştır.

Bir yaşlı dengbêjin anlattığı bir masalı hatırlıyorum.Abdulsemet amca, bizim çocukluk masalcımızdı. Rüstem hikâyeleri hep ondan dinlerdik. Bir Şehname takipçisiydi aynı zamanda.  Bir gün msalın en can alıcı yerinde anlatıcı susmuştu. Uzun bir sessizlik olmuştu. Çocuklar huzursuzlanmış, büyükler başlarını öne eğmişti. Sonra yaşlı adam sadece şunu söylemişti: “Burada kahraman yürümeye devam etti.” Ne bir zafer, ne bir yenilgi… Sadece yürümek. O an anladım ki masallar bazen anlatılmayan yerde derinleşir. Sessizlik, insanın kendini tamamladığı yerdir.

Masal aynasında insan, hem kahramandır hem de yoldur. Bazen diken olur, bazen yara. Bazen de yarayı sarmayı öğrenen el. “Bir varmış, bir yokmuş” derken masal, insanın kibirli kesinliklerini törpüler. Ne tamamen varız, ne de bütünüyle yok. Bir geçiş hâliyiz. Bir yolcuyuz. Ve belki de en büyük bilgelik, bu yolculuğun farkında olarak yürümektir.

Çünkü insan, masal bittiğinde değil; yürümekten vazgeçtiğinde kaybolur.
Ferman Salmış 

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.