Türkiye Ekspres Haber | Son Dakika | Güncel Haberin Adresi

Bölgede çaya ismini veren kişi: Hüseyin Bozan

HABERDE İNSAN

Halep çayının sahibi Hüseyin Bozan başarısını, “Ticarette samimi ve dürüst olursanız yapamayacağınız bir şey olmaz” sözleriyle açıklıyor.

Gülistan Azak

Öyle bir şey düşünün ki, onsuz güne başlamak baş ağrısına dahi neden olabilsin. Doğru bildiniz çay...Bir bardak çay sunulmadan kahvaltıları, sosyal toplantıları, iş toplantılarını ve hatta Kapalı Çarşı’da halı pazarlığını hayal etmek imkânsızdır. Ülke kültürünün bir parçası olan çay sosyal bir deneyim, misafirperverlik ve arkadaşlık işaretidir. Ülkede çayı en çok içenler ise tabi ki, Kürtler Kürtler gün doğumundan gün batımına hatta gece geç saatlere kadar çay içmeyi sever. Öyle ki, bir oturuşta koca bir çaydanlığı bitirenler de vardır.

Çayın sarrafı olanlar bilir, her çay da damağa o güzelim tadı vermez. İşte tam da şuanda herkesin aklından geçirdiği o çay; HALEP.

Tadını bilmeyeni yoktur bölgede. Yıllardır bölgenin tek çayı. Hatta öyle ki burada çaya ismini HALEP verir desek abartmış olmayız.

Çayı bölgeye daha çok sevdiren HALEP Çayın sahibi Hüseyin Bozan ile yaptığımız söyleşimizi sizlere sunuyoruz.

Yaşam hikayenizden biraz bahseder misiniz?

82 doğumluyum. Mardin Kızıltepeliyim. 11 kardeşiz. Bölgenin temel geçim kaynağı orman ve hayvancılık olduğu için başka bir gelir kapısı yoktu. 12 Eylül Darbesi sonrası doğduğum köyde yaşayanların çoğu göç etmek zorunda kaldı. Babam ise köyde kalmak istedi. Köyün büyüğü babam idi. Babama büyük bir saygı gösterilirdi. Köyümüzde 1993 yıllarında yaşanan olaylar yüzünden sonra ise biz de göç etmeyi düşünmeye başladık. Hiç unutmam, babam köylüleri yanına çağırıp şehre taşınmaya isteyen ama gücü olmayanlara yardım edeceğini söylemişti. 77 hanelik bir köyde yaşıyorduk ve 5-6 hanenin maddi durumu düşüktü. Bu hanelere yardım ederek birlikte göç ettik. Köyümüzü boşalttıktan sonra en büyük kardeşim Kızıltepeye, aralarında benim de olduğum 8 kardeşim ise Diyarbakır’a göç ettik.77 kişilik büyük bir aile olarak Bağlar semtine taşındık. 77 kişi 3 dairelik bir evde yaşamaya başladık.

Ticarete nasıl başladınız?

Bağlar’da iş, güç yok. Ben,abim ve bir kardeşim birlikte Adapazar’ına fındık toplamaya gittik. Yaklaşık 1,5 ay fındık toplama işi yaptık.  Oradan da İzmir’e pamuk toplama ve çapa işine gittik. Burada da 4-5 ay boyunca çalıştım. Sonra baktım bu işler böyle çapa,fındık işiyle olmaz. Döndüm Diyarbakır’a. Abilerime, babama, ‘ben ticaret yapmak istiyorum’ dedim. Babam bana, ‘oğlum cebimde  param yok, bekle biraz ’ dedi. Ticaret yapak istiyorum istemesine de okul da okumadım. Yalnızca 1 ve 2’inci sınıfı okuyabildim. Öğretmenimizi o yıllarda siyasi sebeplerden işten çıkardılar. Biz de artık okula devam edemedik. Kafama koydum bir kere, ticaret yapacaktım. Ama ne yapacaktım? Düşündüm ve gaz satmaya karar verdim. O yıllarda Likit gaz vardı.  Diyarbakır’ın Bağlar semtinde bir dükkan açtım. Diyarbakır’daki bilinen gazlar karşısında iş yapamayınca bu işten vazgeçmem gerektiğini anladım. Çünkü kiramı dahi ödeyemiyordum.

Bir gün Kızıltepe’ye akrabalarıma giderken aile dostum olan yaşlı bir adam ile çarşıda karşılaştım. Göç sonrasında neler yaptığımızı sorunca, ‘gaz dükkanı açtım ama iş yapamıyorum. Büyük ihtimalle kapatacağım ve tekrar batıya gideceğim’ dedim.  Bana Hacı Osman isimli biriyle birlikte kaçak çay işini yapmayı teklif etti. Bölgede herkes ‘kaçak’ der. ‘İthal’ derseniz kimse bilmez. Düşündüm, ‘babamın dostu iyiliğimi ister’ dedim ve kabul ettim. Kabul ettim ama sermayem de yok. ‘Bir şey olmaz sana yardımcı olur. Suriye’den Nusaybin’e çayı getiriyor, sana da verir’ dedi. Ardından Hacı Osman ile görüşmeye Nusaybin’e gittik. Hacı Osman’dan var olan paramla yalnızca 50 kiloluk çay aldım. Çayları Diyarbakır’a getirdim ve ucuz diye herkes almaya başladı. 50 kilo ile başladığım çay işinde 100,150,200  kilolara çıktım. Sonra sepetli bir motosiklet aldım ve çay dağıtmaya başladım. 1999 yılında ilk arabamı aldım. Babamın en büyük hayali de arabaydı. Bize, ‘evimin önünde 4 lastikli bir arabam olsaydı başka bir şey istemezdim’ derdi. Babam 1997 yılında vefat ettiğinden arabamı göremedi. Keşke babam ölmeden arabamı görseydi. 2002’de bir araç daha aldım. Gittikçe daha yüklü çalışmaya başladım. Kardeşlerimin çalışmasını istemedim. En büyük abime ‘sen geç  otur, babamızın yokluğunu hissettirme yeter’ diyorum. Ticarete ilk bu şekilde başladım diyebilirim.

Peki, işinizde nasıl büyüdünüz?

Artık Doğubeyazıt, Nusaybin, Şırnak’tan çay buldum mu alıyordum. Çay ile bu kadar ilgilenince sarrafı oluyor insan. Çayı görünce iyi olup olmadığını anlıyordum hemen. Gıda Toptancılar Sitesi’nde dükkan aldım. Burada çay işi yapıyoruz. Geçen yıl da ek olarak Brezilya kahvesini ekledim. Antep’e götürüp kavurmasını yapıp, Diyarbakır’da satıyorum. 10-12 yıldır çayımızı ithal ediyoruz. Daha önce ithalat yoktu. Devlet bizden %145 vergi almasına rağmen bölgede bir numarayız. ‘Halep’ dediğin zaman herkes bilir. Halep’i bilmeyen, içmeyen yoktur herhalde. Ani açılmalardan uzak duruyorum. Gücüm ve istediği doğrultusunda bayi açıyorum. Örneğin İstanbul’dan Mersin’den bayilik isteniyor ama vermiyorum. Yalnızca Hakkari Yüksekova’da bir aileye bayilik açılmasına izin verdim. Bayilik karşılığında para ve teminat dahi almadım. Durumu düşük olan bu aile yıllardır çalışıyor. Fazla açılmak ve büyümek istemiyorum. Aksi halde gece uyuyamıyorum. Yalnızca bu bölgenin insanına faydam dokunduysa ne mutlu bana. 2012 yılında düğün salonu yapmaya başladım. 13 yıldır yakın bir arkadaşımla düğün salonu işletiyorum.

Bölge ve ülke için tavsiyeleriniz var mı?

 İnsan iyi niyetli olursa yapamayacağı bir şey olamaz. İnanın şuan Diyarbakır’da yoksul çocuğa denk gelince çok üzülüyorum. Allah buna sebep olanlarda hakkınızı bırakmasın, diyorum. Çünkü ben de aynı çocukluktan geliyorum. Ülkemiz isterse güllük gülistanlık olabilir. Irak Türkiye’den 100 yıl geride. Türkiye’nin Avrupa’dan bir farkı yok aslında. Ekonomi gibi kimi konular çözüme kavuşturulmalı. Türkiye’de tarımdan bol ne var ki. Bu sektörü iyileştirmeliyiz. Bana Diyarbakır’ı teslim etseler tek fakir kalmaz. Örneğin havaalanı kavşağı ortalama 30 dönüm bir büyüklükte. Yetkililerin yerinde ben olsaydım burada karpuz ekerdim. Hem tanıtımımızı yapardık hem de geçimimizi sağlardır. 30 dönüm ile 5 aile geçimini sağlardı. Diyarbakır’ın etrafı Dicle Nehriyle çevrili. Bu nehri geliştirip  turizme katardım. Bir başka sorun ise sulama… Yıllardır bölgede sulama projesi yapılacak! Hani sulama projesi? Maalesef…Sur ilçesinde sorunlu bir kentsel dönüşüm var. 10 arkadaşımın tapulu evleri alındı ama hakları verilmedi. Bana orada bir butik otel vermek istediler. Başkalarından alınan evleri ben nasıl gider alır, otururum? Organize sanayimiz nerede? Diyarbakır varken Antep yoktu. Ama şuan gerek alt yapısı gerek ise sanayisiyle iyi bir ilerleme sağladı. Şehrimizin, bereketli topraklarımızın kıymetini bilmiyoruz.

Son olarak gençlere tavsiyeniz var mı?

Ana dillerini öğrensinler ve ticaretle ilgilensinler.

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.